ÜNİVERSİTE SINAVININ YILDA BİRDEN FAZLA YAPILMASI VE SINAVA GİREN SAYILARININ AZALMASI MÜMKÜN MÜ?

Sınavlar, kişinin bir konuda öğrendiği bilgi ve deneyimi ölçmek için yapılan yöntemlerdir. Bizde özellikle üniversite sınavının amacı sınavların gerçek amacından daha farklı olarak ‘adalet’ amacı taşır. Yapılan sınavların yöntemleri hepimiz tarafından eleştirilir ama yerine adaleti tesis ederek yapılacak bir yöntem konulamadığı için mecburen devam eder. Örneğin; çok tercih edilen bir üniversiteye girişi o üniversitenin kendi sınav veya mülakatlarına bırakıldığı anda oraya kimin nasıl alındığına dair bir şüphe oluşabilir. Bu duygu ortak şartlarda yapılan sınavlar aracılığı ile ortadan kaldırılabildiği için başka bir yöntem yerine konulamıyor. Ayrıca ülke genelinde yapıldığı için de sınava ulaşılabilirliği ve fırsat eşitliğini sağlıyor. Var olan merkezi sınav sistemleri de tüm eğitim sistemini ezberci ve sınava yönelik çalışma durumuna sıkıştırdığı için okullarda eğitim yöntemlerini kısırlaşmaktadır. Adalet ve eşitlik için karşımıza fatura olarak ezberci eğitime sıkışma hali çıkıyor.
Benim 2000 yılında girdiğim sınavdan bu yana şahit olduğum tüm sınavlara dair değişiklikler, iyi niyetli bütün iyileştirme ve düzeltmeler bile veli ve öğrencide daha çok kaygı, öfke ile sınava yönelik daha çok harcama (zaman, para) yapmaya neden olmuştur.
Üniversite sınavının birden fazla yapılması öğrenci için çok daha faydalı olacağı ara ara tartışılır, ancak; haziran ayında yapılan sınavların nisan şubat veya daha önceki aylarda yapılması demek sınava hazırlık sürecinin öğrenci için 11. sınıftan 10. sınıfa doğru kayması demektir. 12. sınıfın haziran ayında olan sınavlara genel olarak öğrenciler 11. sınıfın ikinci dönemi itibari ile hazırlanmaya başlarlar. Daha önce veya daha sonra hazırlanmaya başlayanlar da tabi ki olur ancak genel olarak psikolojik sınav hazırlığı 11. sınıfın 2. dönemi başlar. Öğrenciler, hali hazırda 11. sınıfın sonunda ve yaz aylarında, yaz TYT kursları ile 9 ve 10. sınıftaki konuları çalışmaya, bazı ders ve konuları halletmeye girişirler. Okul kursları ve özel kurslar da bu dönemlerde yaz TYT kampı veya 12. sınıf kurs başlangıçlarını yapmış olurlar. Sınavın hazirandan önce birden fazla yapılması demek, 10. sınıf yazı ile 11. sınıf başına, sınav hazırlık ağırlığını taşımak demektir. Bu da öğrenci ve velisi için daha uzun soluklu bir hazırlık süreci ve maliyet demektir. Kendi gözlem ve deneyimlerime göre birden fazla sınav ancak mayıs ve haziran ayları içerisinde olabilir onun dışında yapılacak fazladan sınavlar, iyi niyetli görünse dahi öğrenciye psikolojik, aileye hem psikolojik hem de ekonomik yük demektir.
Yaklaşık 70 ülkenin nüfus sayısından (2023 YKS başvuru sayısı; 3 milyon 498 bin 18) daha fazla insanın girdiği üniversite sınavının, uygulanma sayısını artırarak veya şeklini değiştirerek talebi azaltmak köklü iyileştirmeler beklemek, katılımın düşeceğini düşünmek fazla iyimserliktir.
Üniversite sınavına giren sayısı nasıl azalır veya hayatımızı belirleyen bir sınav olmaktan nasıl çıkar?

Eğitim sisteminin öğrenciye akademik dersler özelinde kendi yapıp yapamadıkları ile ilgili geri bildirimi daha net ve somut bir şekilde liseye geçtiğinde veya en geç 10. sınıfın sonuna kadar vermesi gerekmektedir. Meslek liselerine yönlendirmenin daha net ve somut verilerle öğrenci ve veliye anlatılarak yapılması gerekmektedir. Meslek lisesi sayıları artırılmalıdır. Meslek edinen öğrencilerin meslek bulmaya dair gelecek kaygıları daha az oluyor. Staj vs ile iş yaşamına daha hızlı geçiş yapabiliyor. Sınava daha az ihtiyaç duyuyor.
Akademik becerileri güçlü olmayan öğrencilerin belirli bir mesleki becerileri de öğrenmeden lisenin sonuna gelmiş olması gelecek kaygısını ortadan kaldırmıyor. Daha çok artırıyor. LGS’ye göre belirli yüzdelik dilimin altında bulunan liselerde sayısal ve eşit ağırlık seçmiş öğrencilerin çoğunluğunun aslında matematik yapamadığını görürsünüz. Özellikle genel lise programı uygulayan lise öğrencilerine 10. Sınıfın sonuna kadar okullarda akademik geribildirimin daha güçlü verilmesi gerekmektedir. Meslek lisesi dışındaki bu liselerde elde sadece üniversite sınavına girmek kalıyor. Bu liselerin de hatırı sayılır sayıda öğrencisi istenilen akademik yeterlilikte olamıyor ve sınava hazırlık için bekleme süresi artıyor.

-Kıyaslama ve değersizleştirmeden dolayı belirli liseler, bölümler, meslekler ve üniversiteler kutsanıyor onların dışındaki tüm hepsine işe yaramaz muamelesi yapılıyor. Gerçeklikle bağdaşmayan bu durumlara hepimiz maruz kalmışızdır diye düşünüyorum. Bu durumlara örnek olarak; Lise seçiminde her ilde 3-5 okul dışında diğerleri değersizdir. Lisede alan seçiminde MF ve TM seçmek iyidir. Dil ve sözel seçen değersizdir. Tıp, hukuk, bazı mühendislikler ve o dönem parlayan bir iki bölüm değerlidir. Geri kalanı değersizdir. 5-10 ismi bilinen üniversite iyidir. Gerisi değersizdir. Üniversiteden mezun olunca çalışılacak bazı firmalar iyidir gerisi değersizdir. TM’den Türkiye 1300. sü olmuş öğrencimin istediği üniversite olmadı diye mezuna bıraktığına, Türkiye 8000. si olmuş öğrencimin istediği üniversitede Tıp fakültesi olmayınca mezuna bıraktığına şahit oldum. Buna benzer her yıl yüzlerce örneğe şahit oluyoruz. Bu durumlar; ‘bize ne anlatıyor’ bunu anlamamız ve ona göre samimi çözümler üretmemiz çok daha yararlı olacaktır.
-Meslekler kötü değildir ancak mesleklerin çalışma şartları maalesef istenilen seviyede değil. Meslek yasalarının tamamlanması gerekmektedir. Bu meslek yasalarına da işverenlerin uymaları konusunun takipçisi olunması gerekmektedir. Ülkemizde mühendis olarak çalışacak birinin bundan vazgeçip işçi statüsünde farklı bir ülkeye gitme isteği bize bir mesaj vermektedir. Aslında meslek fark etmeksizin yapılan işin çalışma şartları ve koşulları kişiyi koruyacak durumda olması gerekmektedir. İnsanlar sevdiği bir işe girip çalışmak istiyorlar. Ancak şartları istedikleri gibi olmayacağı için hep yukarıdaki dar seçeneklere doğru yönelmektedirler. ‘Sözele gidersem iş bulacak meslek yok, A veya B üniversitesine gitmezsem yüksek ücretlere çalışamam’ gibi seçenekler giderek daralmakta ve aynı yere sıkışmaktadır. ‘İnsanlar iş beğenmiyorlar. Kalifiye eleman yok’ gibi klişe cümleler etraftan çokça duyulabilir, ancak; burada eksikliği iş arayan birey kadar iş verene ve iş ortamının şartlarının yeterli olup olmadığına da pay edebiliriz. Gerekli tatminkâr ve güvenceli şartlar oluşturulduğunda insanların işleri hemen beğeneceklerini düşünüyorum.
Gözlemlediğim kadarı ile gençlerin meslek seçimine karar verdikten sonra iki temel kaygısı vardır. Hızlıca iş bulmak ve istediği şartlarda çalışabilmek. Bazı mesleklerde hızlıca iş bulmanın hemen olmaması farklı şartlara bağlı olsa da insanların belirli şartlarda çalışmayı istemesi (geçinebilecek maaş, sigorta, belirlenmiş mesai saatleri vs.) ve bu durumların düzenlenmesini beklemeleri çok olağan bir taleptir.
Sonuç olarak; üniversite sınavına giren sayısının artması sadece sınavın kendisine yönelik düzeltmelerle kolayca ortadan kalkacak bir durum değildir. Meslek yasalarının çıkması, çalışılan şartların istenilen seviyelere getirilmesi, ilk ve orta öğretim sisteminin tekrardan bir düzenlenmeye gidilmesi, lisede akademik geribildirimin daha net verilmesi, meslek, okul kurumlara vs. karşılaştırmalı bakış açısının değiştirilmesine kadar geniş bir iyileştirme listesini kapsamaktadır.

Bu web sayfasında yer alan tüm içerikler Kariyer Takibi ekibi tarafından oluşturulmuştur. İzin alınmaksızın değiştirilemez, çoğaltılamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz, umuma iletilemez, başka bir lisana çevrilemez.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir