Sınav Yönelik Yüksek Kaygı Düzeyi ve Başa Çıkma Yolları

   

    Kaygı sözcüğünün eş anlamlıları; düşünceli, endişe, gam, merak, tasa, dertli, iç daralması gibi sözcüklerdir. Kaygının farklı disiplinlerde onlarca tanımı vardır. Ben de Varoluşçu ekolun iki büyük ustasının (M. Heidegger ve Jean Paul Sartre) birbirine benzeyen tanımlarını ve Soren Kierkegaard’ın tanımını kullanmak istiyorum. Jean Paul Sartre isim olarak iç daralması bulantı terimlerini kullansa da iki büyük filozofun birbirine benzeyen kaygı tanımları şöyledir;

“İç sıkıntısı/kaygı gündelik olmayıp hiçbir zaman tamamlanmayan, yani noksan/eksik olan insanın kendi sonlu zamanı çerçevesinde kendini oluşturması hareketinde ortaya çıkan bir sıkıntıdır.”

     Soren Kierkegaard kaygı nedir? Diye sorar ve şu cevabı verir; “Kaygı ertesi gündür.” Yani geleceğin bilinmezliğinin şu anımıza gelmesidir. Gelecekte olacakları şimdi dert etmemizdir.

    Bana göre kaygı ise; bizi hayata uyandırmaya çalışan içimizdeki çalar saatimizdir, her daim içimizde hissetmemiz gereken elektriktir.

    Yukarıdaki kaygı tanımlarından ayrı olarak sınav kaygısını; çok klişe olarak, sınava karşı duyulan hissedilen aşırı sıkıntılı durum diye tanımlıyor olsak bile bana göre Varoluşçu iki büyük ustanın tanımı sınav kaygısı için de tam olarak oturmaktadır. Şöyle ki: hiçbir zaman tamamlanmayan, yani noksan/eksik (konular-sorular vs.) olan insanın kendi sonlu zamanı çerçevesinde (sınava kadar) kendini oluşturması hareketinde (ders çalışmak, denemeye girmek vs) ortaya çıkan sıkıntıdır.

    Aslında hepimizin sonlu yaşamlarımızda her daim az, kararında veya çok hissettiğimiz bir durumu; gençler, sınav esnasında, sınavlardan önce bir veya birkaç yıl ailelerinin, sosyal çevrelerinin, okullarının gözü önünde büyük beklentiler içinde sınav için ayrıca hissediyorlar.

     Kaygı/sınav kaygısı deyince çoğunlukla olumsuz bir durummuş gibi tat bırakıyor zihnimizde; ancak, kaygı tamamen derecesinin, yoğunluğunun ne olduğu ile sorun olup olmayacağı belli olan bir durumdur. Bu hali ile ateşe benzetebiliriz. Belirli bir miktarda olmazsa soğukta üşüyebiliriz. Fazla olursa terleriz, yanarız. Belirli bir derecede hep olması gerekir. Kaygıda aynı durumdadır, Her zaman kararında belirli bir düzeyde bulunması gerekir. Sınav için düşündüğümüzde öğrencinin her gün ders için kaygılanıp dersini çalışıyor olması sorun değil aranılan bir durumdur; ancak birkaç haftadan fazla beslenmesini uykusunu bozacak, aile ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyecek, okula devam edemeyecek, denemelere giremeyecek duruma gelmişse eğer sorundan bahsedebiliriz.

   Sınav için veya hayatımızda yeterince hissedilmediğinde gamsızlık, hareket etmeme, bir şey yapmama hali, amaçsızlık, olması gerekenden fazla hissedildiğinde ise; fiziksel, duyuşsal ve bilişsel olarak bize zararları olur. Sınav için olağandan fazlaca kaygı yaşayacak olursak ;

Fiziksel olarak;

Kalp çarpıntısı, titreme, sıcak basması, yüzün kızarması, solunumun hızlanması, Mide bulantısı, Baş dönmesi, baş ağrısı, halsizlik ve yorgunluk, terleme, kaslarda gerilme, midede uçuşma hissi, ağızda kuruma,

Duygusal olarak;

Huzursuzluk, sinirlilik, endişe, korku

Bilişsel olarak;

Konsantrasyon kaybı, düşüncelerin bloke olması, unutkanlık, dikkatsizlik durumlarını ya da kişiye has bunlara benzer haller yaşanabilir.

Sınav esnasında veya sınava hazırlık sürecinde fazla kaygının olumsuz etkileri;

Sınav sorularını okuma ve anlama güçlüğü, düşünceleri organize etmede zorluklar, kavram ve sözcüklerin anımsanmasında zorluklar, sınavdan sonra doğru yanıtları anımsama, ellerin kağıtları ıslatacak kadar terlemesi, normal beslenmeden abur cubura yönelme, sınavla ilgili hiçbir şey duymak istememe, sınavı hayatının en önemli olayı haline getirme, çevresine rezil olma korkusu, istediği mesleği/hayatı elde edemeyecek hissi, herkesin kendisinden çok çalıştığı ve daha iyi sonuçlar elde edeceğini düşünme gibi bazıları yoğun kaygıdan kurtulmak için bazıları da yoğun kaygının etkisine maruz kalınca ortaya çıkan durumlardır. Farklı yıllarda, okullardan/kurslardan öğrencilerimle bu durumların tespiti için yaptığım atölye çalışmalarında tam olarak nasıl ifade etmişler. Rastgele seçtiğin birkaç kağıtta yazanlar;

-Çalışsam da bir işe yaramayacak gibi.

-Matematiği çok yavaş yapıyorum, yanlış değil boşum çok oluyor.

– Hedeflerim çok yüksek.

-İyi bir yer kazanamazsam çevremdekilerin hakkımdaki fikirleri değişir.

-Sınav sonrası listenin altlarında olmaktan korkuyorum.

-Geleceğimin iyi olması için severek yapabileceğim bir mesleği kazanmak istiyorum.

-Tüm arkadaşlarım kazanır ve ben kalırsam motivasyonum düşer. Mezun seçeneği de korkutuyor.

-Ya sınav anında kitlenir kalırsam?

-Verdiğim emeklerin karşılığını alamama korkusu,

-Ya bir sonraki denemede yine iyi yapamazsam?

-Mezuna kalmaktan korkuyorum. Elimden geldiğince çalışıyorum ama bunların hepsini bir yıl daha yaşamak düşüncesi korkutuyor.

-Keşke yaza dönebilsem, ne çalışacağımı bilirdim ve daha iyi çalışırdım.

-Hedeflerimin aşağısında olmaktan çok korkuyorum bundan dolayı sorana hedeflerimi bile söyleyemiyorum.

-Sınav anı o kitapçık ilk önüne konduğunda Türkçe’nin ilk sayfasını açıp da o paragrafları görünce stres patlaması gibi bir şey yaşamak korkusu.

– Ne kadar ders çalışırsam çalışayım annemin gözünde hiç ders çalışmış olmuyorum. Hep söyleniyor. Moralimi düşürüyor.

-Fizik anlamakta çok zorlanıyorum, çalışsam da yapamayacağıma inanıyorum, dolayısıyla çalışmaktan kaçıyorum veya başlayınca bunalıp kısa sürede unutuyorum.

-Ailemin her gün sınava az bir zaman kaldığını söylemesi.

Yıllara veya okullara göre değişen bir durum söz konusu değil, kaygının sınav karşısında gençlere hissettirdikleri yaşattıkları hep benzer şekilde devam ediyor.

Sınava dair hissedilen kaygıyı bize zarar vermeyecek ve bizi sınava hazırlayan bir güç seviyesinde tutmak için yapılabilecekleri sıralayalım.

Sınava yönelik kaygıyı artıran en önemli iki etkenden biri yeterince hazırlık yapılmamış olması, ikinci ise çevre ve özellikle de aile beklentisinin öğrenci üzerindeki yüküdür. Önce bu iki durumu analiz edip sonra diğer çözümlere de bakalım.

1. Sınava hazırlık sürecinin en önemli panzehiri/ilacı üstüne düşeni ne kadar süre kalmışsa o kadar süre içinde yapmaktır. Eğer 11. sınıftaysak kalan sürede ne yapılması gerekiyorsa onu yapmak, eğer sınava 60 gün gibi bir süre kalmışsa da 60 günde yapılabilecekleri gözden geçirip yapılacakları 60 günlük planlayıp yapmak, bizi işlevi olmayan, olumsuz düşüncelerden kurtaracaktır. Üzerine düşeni yapmanın verdiği huzur hissi birkaç hafta içinde oluşmaya başlar. Tabi ki geçmiş yıllara dair pişmanlıklar olabilir; ancak, ders çalışma davranışında, üstümüze düşeni yapmaya çalışma davranışı bizi ‘şimdide, anda’ tutacaktır. Ders çalışmadığımızda ise geçmişten getirdiğimiz pişmanlıklar ve gelecekten alacağımız bilinmezlik ve kötü sonuç korkuları kafamızda büyümeye, bizi hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha da kötü duruma sürüklemeye devam edecektir. Yani kaç gün kalmışsa zamanı oradan yakalayıp, sürecin davranışı, yapılması gerekeni ne ise ona dönmek en akılcı yoldur. Bu durum 11. Sınıftayken derslerin temel konularına daha detaylı çalışmak iken, sınava 25 gün kaldığında en çok çıkan konulara çalışmak ve her gün deneme yapmak olabilir. Yaşamımızda vermemiz gereken halihazırdaki ideal tepkide budur. Pişman olduğumuz anlarımız olsa da geçmişimizi sahiplenip geleceği durmadan kafamızda felaketleştirip ön görmeyi bırakarak şu an yapılması gerekenlere odaklanmak değil midir?

2.  Sınava yönelik çevre ve özellikle de aile beklentisi ve tutumları öğrenci üzerinde olumsuz etkiye sahip ve öğrenci üzerinde yük oluşturuyorsa bu durum aile ile görüşülerek, ailelere bilgilendirici çalışmalar yapılarak kontrol altına alınmalıdır. Kendi yapamadıklarını çocuğu üzerinden gerçekleştirmeye çalışmak, öğrencinin seçtiği meslekleri, hedefleri beğenmemek, hep daha çok ders çalışma beklentisi içinde olmak, geçmiş yıllarda az çalıştığını durmadan hatırlatmak, sınava hazırlık yılında öğrencinin başına her an bir şey gelecekmiş gibi öğrenci her an hastalanacakmış gibi tedirgin davranmak, öğrenci ile yeterince ve sağlıklı iletişim kurmadan ‘ebeveyn olarak üstüne düşeni yapayım’ telaşı ile öğrencinin hazırlık sürecini olumsuz etkilemek gibi her ailede farklılaşabilecek onlarca aileden ve çevreden kaynaklı neden olabilir.

 3. Tecrübelerime göre sınava yönelik yüksek kaygının en önemli iki nedeni olarak gördüğüm yukarıdaki durumların dışında; sınava yönelik kafamızda ne kadar işlevsel olmayan düşünce, bilişsel hata ve zararlı mükemmeliyetçi durum varsa hepsini fark edip temeline inmek üstesinden gelmeye çalışmak, çözüm yolları denemek büyük fayda sağlayacak, sınava yönelik kaygıyı istenilen seviyelere indirecektir. Yüksek kaygıya neden olan kafamızdaki işlevsiz düşünce şemalarını sıralayalım;

-Meli -Malı tarzı düşünme, zihin okuma, felaketleştirme, seçici algılama, olumluyu değersizleştirme, keyfi çıkarımsama, aşırı genelleme, akıl okuma, duygusal kararlar almak, ya hep ya hiç tarzı düşünme, sonuca atlama, geleceği öngörme ve bunlara benzer gerçekliğimizden bizi uzaklaştıran kalıp düşünceleri fark edip onlara hapsolmaktan kurtulmak çok rahatlatıcı olacaktır.

4. Küçük sorunlara büyük çözüm üretmemek, Kaygının belirli bir düzeyinin hayatımızda olması gerektiğini kabul etmek; örneğin, sınav başlarken veya denemelere başlarken, kalp çarpıntıları biraz kızarma, ilk bir iki soruyu okurken dikkati tam etkin kullanamama olasıdır. Birkaç sorudan sonra biyolojik belirtiler geçiyor, dikkatimiz normal haline geliyorsa bu durumun olağan olduğunu kabul etmek de bizi rahatlatır. Toplumumuzda her koşan çocuk hiperaktif, her sınava giren genç de sorunlu düzeyde sınav kaygısı varmış gibi bir kalıba sokulabiliyor. Gündelik ders çalışması, beslenmesi, uykusu, aile ve sosyal ilişkileri birkaç haftadan fazla bozulmuş olarak devam etmediği sürece, denemesinin birinden olumsuz sonuç alıp üzüldüğünde destekleyici davranıp yoluna devam etmesi sağlanmalıdır. Hemen sorunlu, yüksek kaygılı etiketi yapıştırılmamalıdır.

5.Nefes egzersizlerini denemek, özellikle sınav esnasında fiziksel olarak kaygının bizi zorladığını hissettiğimiz anlarda nefes egzersizlerine başvurmak, derslere ait testleri bitirdiğimizde doğru nefes alarak fiziksel olarak rahatlayarak yola devam etmek çok faydalı olacaktır. Nefes egzersizleri, yüksek kaygı ve korku yaşadığımız durumlardaki kan akışımızı biyolojik ritmimizi normal düzeye daha hızlı çekmemize yardımcı olacak işleve sahiptir. İnternetten kısa bir araştırma ile nefes egzersizleri ile ilgili daha çok bilgi ve teknik hakkında bilgi edinebilirsiniz.

6.Kaygı yüksek seviyede belirli bir süredir hissediliyor ve denediğiniz çözümler sonuç getirmiyorsa eğer en yakın rehber öğretmen/psikolojik danışmandan başlamak üzere konunun uzmanı biri ile iletişime geçebilirsiniz.

Son sözü yine Soren Kierkegaard’ın kaygı üzerine bir sözü ile tamamlayalım. “Kim ki doğru şekilde kaygılı olmayı öğrenir, nihaiyi öğrenir.” Sözden de anlaşılacağı üzere kaygı her zaman hayatımızın bir parçası olarak bizimle olacak. Hepimiz kendi yaşamlarımızda kaygının düzeyini nasıl ayarlayacağımızı bulmamız gerekiyor. Bunu bazen sınav karşısında bazen de bambaşka yaşamlarla daha da yoğun hissettiğimiz durumlar olacak, o zamanlarda kaygımızın neden yükseldiğini, kontrolden çıktığını araştırmak, onu anlamaya çalışmak bize yol gösterici olacaktır. Doğru şekilde ve istenilen seviyede kaygılanabildiğimiz sürece kaygı bize dolu dolu bir sınav hazırlık süreci yaşatabilir. Aynı şekilde istekleri, hedefleri doğrultusunda adanmış bir hayat için emek göstermeye bizi sevk edebilir. Sınavlar başta olmak üzere tüm yaşamınızda yeterli seviyede kaygılanabilmeniz dileklerimle, şimdiden gireceğiniz tüm sınavlarda başarılar dilerim.

Kaynaklar;

* https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/803967

 Soren Kierkegaard, Kaygı Kavramı,

Zeynel Ünver

Rehber Öğretmen/Psikolojik Danışman
Bu web sayfasında yer alan tüm içerikler Kariyer Takibi ekibi tarafından oluşturulmuştur. İzin alınmaksızın değiştirilemez, çoğaltılamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz, umuma iletilemez, başka bir lisana çevrilemez.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir